14 Eylül 2009 Pazartesi

Son Soz


Tam iki bucuk ay suren Afrika seyahatimin nihayet sonuna geldim. Sekiz kiloyla geldigim Afrika’dan on kiloyla ayriliyorum bu aksam, Bruksel aktarmali İstanbul ucagima binip.

Fransizca dersleri vererek bir sene boyunca biriktirdigim parayi boyle bir amac ugruna harcamak yaptigim en akillica islerden biriydi. Merak edenler icin soyleyeyim, ucak bileti, vizeler, yeme icme her sey dahil seyahatim toplam iki milyar civarinda tuttu. Tum Afrika seyahatim boyunca toplam bir gece otelde kaldim, Kisiita'da gonullu hizmetime karsilik kalacagim yere para odemedim, diger zamanlardaysa hep arkadasin arkadasi seklinde ayarladim konaklama isini.

Seyahatim boyunca oncelikle hic tanimadigim, bilmedigim Afrika hakkinda epeyce bir fikir sahibi oldum. Turkiye'de, bu kitada olup bitenlerden bu kadar bihaber olusumuza her gecen gun daha da sastim. Oyle ya Afrika'ya gelecegimi soyledigim ilk bir kac kisi "Ne yapacaksin Afrika'da, orada yamyamlar var!" yorumunda bulunmuslardi. Benim de bir zamanlar "Var mi ki acaba?" diye tereddut ettigim bu yoruma simdi o kadar guluyorum ki!



Afrika'da kaldigim zaman boyunca yasadiklarimi blogum sayesinde aktarmaya calistim, yine de yazdiklarima baktigimda "Ya keske sunu da anlatsaydim, ah bir de su vardi!" diyerek hayiflaniyorum anlatmaya imkan bulamadigim hikayeler yuzunden.

Afrika'yi gezip gormenin, buralarda neler olup bittigi konusunda bilgi sahibi olmanin yaninda beni en cok buyuten deneyim Kisiita'da cocuklarla calismakti. Hani "Yok" denir ya bazen, ben gercek "yok"un anlamini burada ogrendim. "Hani o da mi yok, daha neler!" denir ya, vallahi de billahi de yok iste. Belki bir yerden duysaydim buradaki durumu, okusaydim bir gazete kosesinde, icim burkulurdu, uzulurdum. Bir an surerdi, unutur giderdim sonra. Ama Kisiita'da bir bucuk ay yasamak, soyleyebilirim ki benim icin tam bir hayat deneyimi oldu.


Kimi zaman zor geldi bazi seyler. Yatacak yerin temiz ya da konforlu olmamasi, suyu bes yuz metre otedeki kuyudan cekmek, her seferinde kaynatmak, su yoklugundan dogru durust dus bile alamamak, elektrik olmadigindan tum gunluk aktiviteleri gunese gore ayarlamak, bunlara bir sure sonra alisiyor insan. Bana en zor gelen bir bucuk ay boyunca hep ayni seyleri yemekti, ne yetisirse o yendiginden, benim kaldigim aylarsa kurak mevsime denk geldiginden yenilebilecekler cok kisitliydi. Sonlara dogru artik ac kalmamak icin yemenin ne demek oldugunu anladim. Yiyecekleri agzima atip bir hap misali suyla yutmayi denedim kimi zaman. Hep ayni seyi yemeyi reddedip en guzel yiyecekleri alip odamdaki parafin ocaginda pisirme sansim vardi tabi ki ama tum isteklerimden arinip sadece orada yasandigi gibi yasamak istedim her seyi, hayatlarina yuzde yuz tanik olmak icin gelmemis miydim buralara kadar?

Sitmadan yerlere yigilan, turlu hastaliklarla cebellesen cocuklari gordukca inanamadim gorduklerime, asil sasirdigimsa o kadar hayatin kendisiydi ki tum yasananlar "Normal bunlar, olur buralarda boyle seyler!" diyordu cevremdekiler.

Cocuklari o kadar sevdim ki "Beni unuturlar mi acaba?" diye uzulmeye basladim ayrilik vaktine yakin. Hep kafamda bir kacini Turkiye'ye goturmeyi hayal ettim saf saf, hakkim ve imkanim olmadigini bile bile. Bir seyler vermek istedim kendimden, o kadar coktular ki kime ne verebilirdim. Uzuldum, hem onlarin hem de kendi caresizligime.

Tum acikyurekliligimle soyleyebilirim ki ben burada ruhumu egittim.

Hani Afrika'da insan yiyorlardi? Niye hep korkuyoruz ki kesfetmekten? Niye izin veriyoruz beynimizin korkuyla doldurulmasina, gidip bizzat deneyimlemek yerine? Niye tanistigim onlarca gonullu icinde bir tane bile turk yok ve olmasi ihtimali aklimin ucundan bile gecmiyor?



Buraya gelmeden once cok uyarildigim bir nokta da saglik konusuydu. Tum Afrika seyahatim boyunca hic bir saglik problemi yasamadim. Yalnizca kaldigim koyde ayak parmagima parazit kurtlar girdi. Justin sagolsun girdikleri gibi cikartti onlari. Bunun disindaysa -koruyucu bir yontem uygulamamama ragmen- ne sitmaye yakalandim ne de baska bir hastaliga.

Beni her zaman yeni seyler denemeye tesvik eden, hep arkamda olan anne ve babama, mailleriyle beni yalniz birakmayan sevgili dostlarima ve kardesime, blogumu okuyup yorum yazan, mail gonderen herkese cok tesekkur ederim.

Hayatin bir sayfasini okudum bu yaz boyunca, icim sevinc dolu bu yuzden.

Son sozumu bitirirken herkesin sevgiyle kalmasini diliyorum.

Kenya'dan selamlar

Seda Meseli

Kenyali Kosucular



Kalenjinler, Kenya'nin populasyonu en fazla olan kabilelerden biri. Rift Vadisi'nin bati kisminda yasiyorlar ve genelde tarim yaparak geciniyorlar. Bir de cok iyi kosucular! Kaldigim kalenjin koyunde hemen herkes kosuculukla ilgileniyor, gunun her vaktinde antremana cikmis kosucularla karsilastim koy meydaninda.
Evinde kaldigim Margaret ve Hillary de ulkenin unlu kosucularindan, Margaret'in yurt disinda kazandigi onlarca madalyasi var evinde ozenle sakladigi. Evlerinin yanindaki kucuk kulubedeyse genc kosucular kaliyor Hillary ve Margaret'in yetistirdigi.
Hillary'e sordum " Mesela sponsor bulup yurt disinda bir yarismaya katildin, isler ters gitti kazanamadin, ne olur?" Hillary soguk kanlilikla cevap verdi "Olmaz ki oyle bir sey." Ben "Nasil olmaz canim her zaman kazanacak degilsin ya?!" Hillary soguk kanliligini koruyarak " Kosucularin genelde sponsordan baska finans kaynagi olmuyor, sponsor senin ucak biletini odemis, tum masraflarini karsilamissa, senin artik kazanmama sansin kalmamis demektir. Kaybetme halinde geriye bile donecek parayi bulamaz, tam anlamiyla mahvolursun!" Boylece Kenyali kosucularin basari sirrini cozmus oldum, kaybetmiyorlar cunku baska sanslari yok!


resim 1,2> yirmi dakika sonra nefes nefese kalacagimi bilmeden once... Sen misin profosyonel kosucularin antremanina katilan!

Mzungular Nasil Kazıklanir ?

Hem Uganda'da hem de Kenya'da beyaz tenlilerin parasini nereye harcayacagini bilmeyen milyonerler olduguna dair yanlis bir kani var. Oyle eminler ki beyaz tenlilerin paralarinin cebinden tastigindan "Bu elimdeki sey bu insanin isine yarar mi yaramaz mi" diye dusunmeden herkes ne tutturursa satmaya calisiyor mzungulara. Sipi Selaleleri'ni gormeye gittigim koyde, Ugandali bir teyze muhtemelen kesmeye goturdugu tavugunu israrla bana satmaya calisabiliyor, ya da arkamdan kosarak gelen bir satici beni kolumdan tutup cekeleye cekeleye kazan dolu kamyonunun yanina goturuyor, sonra da bir kazan satin almam icin binbir dil dokuyor. Otobuste yolculuk ediyorsam arac azicik yavaslayiversin, bir amca elindeki sapanlari pencereden uzatip burnumun dibine sokuyor, o sekilde durup "Ay ne cok domuz avlayasim geldi, sapan alayim bi tane bari!" dememi bekliyor umutla.
En kotusuyse sehir ici ya da sehirler arasi otobusler. Bir sekilde onceden ucreti ogrenmediysem ya da yanimda Afrikali bir arkadas yoksa yuzde seksen ihtimalle iki ya da uc kati bir fiyat soyluyorlar. Isin garip yani, otobuslerin sabit bir ucreti de yok, misal Nairobi'den Kayole'ye gitme ucreti musteri durumuna gore, soforun inisiyatifine bagli olarak ve belli bir fiyat araliginda kalmak sartiyla her dakika degisebiliyor. Gercek fiyati ogrenmek icin kullandigim tekniklerse sunlar:
1- Sunulan fiyatin yarisindan daha az bir miktar soyleyerek "Ama ben biliyorum bak, daha once bindim bu matatuya, zaten ben var ya ben acayip iyi bilirim buralari!" diye yalanlari birbiri ardina siralayarak on yildir Afrika'da yasiyormus hissi yaratmak
2- Karsilastirma yapabilmek acisindan diger matatu* soforlerine de fiyati danismak
3- Yolculuk edilmek istenen matatunun icindeki yolculara sormak
Ucuncu yontemi kullanarak doyurucu bır yanit almak cok guc. Genelde diyaloglar soyle gelisiyor:

Ben, icerideki yolculardan cam kenarinda oturanin omzuna tiklatip "Ben suraya gitmek istiyorum da siz ne kadar odediniz acaba?"
Yolcu, "Sen soyle senden ne kadar istiyorlar" Ben "Once siz soyleyin ki ben normal fiyati ogreneyim." Yolcu "Yok ben de mzungu fiyatini merak ettim simdi!" "Cattik galiba" deyip kafami sokuyorum bu sefer pencereden. Iceridekilere yonelerek "Icinizde fiyatin ne oldugunu soyleyebilecek biri var mi?" diye bagiriyorum. Disarida "Mzungu, mzungu!" diye pesimden kosturan, iki kelime konusacagim diye ici giden insanlar birden kafalarini ceviriyorlar benden yana, cevap vermekten kaciyorlar. Mzungu ve Afrikali olmak uzere iki ayri fiyatin olmasina kimsenin bir itirazi yok anladigim kadariyla.
Turkiye'den alistigim "Musteri velinimetimizdir" anlayisindan buralarda eser yok. Bir ay kadar once cocuklar icin cizgi film Cd'si almistim Masaka'daki bir dukkandan. Cd calisiyor mu diye kontrol etme akilliligini gosterdim ama nereye kadar calistigini kontrol etmek aklima gelmedi dogrusu: filmin son yirmi dakikasi eksikti! Cd'yi satin aldigim yere gittigimdeyse inanilmaz bir piskinlikle karsiladi beni satici. Soyle bir diyalog geciyor aramizda: Ben, kibar olmaya calisarak "Bu cd'nin sonu yok degistirebilir misiniz?" Satici "Belki filmin sonudur o, siz anlamamissinizdir!" Ben "Filmin sonu yok diyorum, cok bariz bir sekilde yok!" Satici, piskin tavrini koruyarak " Bazen filmler oyle beklenmedik bir anda bitebiliyor!?!" Ben, sinirlenmeye baslayarak "Daha once filmi izledim, son yirmi dakikasinin olmadigina eminim!" Satici deminden beri oyun cevirdigini ele vererek "Ama simdi filmin kendisinin kapasitesi filmi cektigim Cd'den buyukse tamamini cekemem ki filmin!” Ben, iyice sasirmis, afallamis "Filmi alirken tamamini satin aliyorum zannettim tabi ki, yarisini cektigini nereden bileyim! Onceden soyleseydin o zaman!!" Satici, kayitsizca "Sorsaydin soylerdim!" Ben, sinirden kipkirmizi olmus, soyleyecek soz bulamayarak "Ya parami geri ver ya da cabuk filmi yenisiyle degistir!" Satici "Degistiririm ama bir sartla, iki bin siling daha odeyeceksin!" Ben artik iyice sinir kupune donmus, avazim ciktigim kadar bagirarak "Ya sen beni niye gerizekali yerine koyuyorsun, zaten onceki filmi iki bin silinge aldim simdi niye ustune para vereyim!!" Satici sesini benden de fazla yukselterek "Parani geri veremem cunku ustumde para yok (!) ama istersen yeni Cd'yi iki bin silinge satabilirim!" Artik bu noktadan sonrasini hatirlamiyorum, bir hamleyle atilip saticinin bogazina sarilmisim, o da kendini kaybetmis olmali ki bir iki yumrukla beni yere sermis. Ayildigimda cevremde ne satici vardi ne de Cd... Yok canim saka, diyalogun bir yerinde artik canimdan bezip sinirimi yatistirmak icin uzaklasma yontemini sectim. Zavalli Lucia'ysa saticiyi ikna etmeye calisti, bir ara dukkandan bana dogru uzanan bir isaret parmagi ve "O bana bagirdi, olsem degistirmem ben artik o Cd'yi!" tarzi cumleler duydum. Lucia allem etti, kallem etti, Cd'yi yenisiyle degistirmeyi basardi. Bu macera da bana mumkun oldugunca alisveris yapmamayi ogretti Dogu Afrika'da!

matatu: dolmus demek svahilice

foto: matatunun ici

4 Eylül 2009 Cuma

Kenyali Ailem, Aglayan Tas ve Film Cekimi

Kenyali arkadasim Philip'in evinde kalis suremi uzattikca uzattim, bu program degisikliginde hem kaldigim koyu cok sevmem hem de Philip'in sevgili ailesinin sicakkanli tavirlari etkili oldu. Philip'in ailesi, evlat edindikleri bes evlat, kizlari, ogullari, gelinleri, damatlari, torunlari hep beraber ayni koyde yasiyorlar. Cekirdek aile kavraminin anlaminin bilinmedigi bu koyde toplu yasamin en guzel ornegini sergiliyorlar. En yaslisindan en gencine herkes guleryuzlu, paylasimci: kilometrelerce oteden daha once adini duymadiklari bir ulkeden geldigini soyleyen yabanciya evlerinin ve kalplerinin kapilarini sonuna kadar aciyorlar, ben bir gun daha kalmak istedigimde, istersen bir yil kalabilirsin diyorlar her zamanki kibar tavirlariyla. Ailenin bircok ferdi sehre calismaya gitmis, Philip de bir sure Nairobi de yasamis ama isler bekledigi gibi gitmeyince koyune donmeye karar vermis. Luo geleneklerine gore yetiskinlige erismis erkek evlat, ailesiyle ayni evde kalamadigindan yirmi metre oteye kendi evini insa etmis. Gormege alistigim Afrika evlerinden iki yonuyle ayriliyor Philip'in evi: evin tepesi saman yerine metal bir levhayla kapatilmis, duvarlarsa toprak ve inek gubresi karisimiyla sivanmis. Bu yontemle hem duvarlarin catlamasi onleniyor hem de karisimin kokusu yilanlari evden uzak tutuyormus, her ne kadar ben koku falan almasam da... Koyde karsilasilabilecek diger tehlikeli hayvan sirtlandan korunmaksa oyle gubreyle falan olacak gibi degil. Hava karardiginda tek basina koyde yurumekten kacinmaktan baska yolu yok. Bu hayvan yalniz oldugunda zararsiz ama grup halinde dolastiklarinda, hele bir de ac olduklarinda yemek amaciyla insana saldirabiliyormus, Philip koyde kolunu bacagini sirtlan saldirisi sonucu kaybetmis birkac vakadan bahsettikten sonra geceleri evin on metre otesindeki tuvalete gitmek bile korkutucu bir deneyime donustu benim icin.

Philip'in mutlaka gormemi istedigi uc koca kayanin ust uste muntazam bir sekilde durdugu "aglayan tas" Kit Miyaki yi ziyaret ettik gecen gun. Tasin yilin belli zamanlarinda (tabi ki yagmur sezonu) agladigini soyledi rehber: hristiyanlik oncesi zamanlarda tas beyaz gozyasi doktugunde beyaz inek, gozyaslari siyaha siyah inek kurban ediyorlarmis tasa. Koca tasin istegini yerine getirmezlerse cezalandirilacaklarina inaniyorlarmis Tanri tarafindan. Simdilerdeyse geleneksel dinlerin etkisi azalip yerini hristiyanliga biraktigindan tasin sozu eskisi kadar dinlenmiyormus.

Kit Miyaki Luo dilinde ilk es anlamina geliyor. Su anda tasin bulundugu koyde zamaninda iki esli bir adam yasarmis, adam her gun daglari tepeleri asip evinden oldukca uzaktaki bir ormana gider, hicbir sey yapmadan gun boyunca oturur dururmus bir agacin kavugunda. Esleri de binbir zahmetle uzun yollar katedip adamin yiyecegini taa onune kadar getirirlermis. Adam vefat ettiginde hergun oturdugu yerde devasa bir kaya olusuvermis. Adamin esleri de yine birer kayaya donusup diger kayanin ustunde yerlerini almislar. Hikayenin cok uyduruk oldugunu kabul ediyorum, hele bir de kayalar uzerine anlatilan efsaneler var ki! Kayalarin arasinda kalan magaramsi yerde olusmus minik batakliga zamaninda biri dusmus de cesedi Victoria Golu’nden cikmis, bu insan yiyen bataklik cok obur oldugu gerekcesiyle su ileri bakanliginca uzerine cimento dokulmek suretiyle kapatilmis. Koca tasin icinde olusmus buyuklu kucuklu magaralarda yakilmis mumlarin kalintilarini gosteren rehber, bu magaralarin peygamberlerin dua etme mekani oldugunu ileri suruyordu, nereden bildigini sordugumda bizzat gordugune yemin ediyordu.

Kit Miyaki’de geleneksel dinlere ait cesitli hikayeler dinledikten sonra aksama dogru hristiyanlik oncesi cagda gecen bir filmin cekimine gittim. Philip’in kiz arkadasi Michel’in de rol aldigi "Iki nehir arasinda", beyaz adamin gelisiyle hristiyanlikla tanisan afrikali bir gencin din degistirmeye ikna olup sunnet olmayi reddetmesi, bu yuzden de kabilesi ve sectigi din arasinda kalmasini isliyor. Hristiyanlik oncesi Afrika’da yasayan kabilelerin hayatindan kesitler vermek icin dansla profesyonel olarak ugrasan gencleri cagirmislar geleneksel kiyafetlerle dans etsinler diye. Danscilar yaptiklari isi hakikaten seviyor olacaklar ki jeneratorun her on dakikada bir bozulmasini firsat bilip basliyorlardi kafalarina gore dans etmeye film icin yakilmis atesin etrafinda. Film cekiminin aksilikler yuzunden ikide bir bolunmesine benim bile canim sikilmisken danscilar belli bir korografiye bagli kalmadan ozgurce dans edebildikleri bu mecburi aralardan hic de sikayetci gozukmuyorlardi. Bir sure onlari izledikten sonra " Aman gozumde buyuttugum Afrika dansi bu muymus! " diye dusunmeye basladim. Drum calan arkadasa dum dum teketek bir oryantal ritim gosterdim ve hop herkesin ortasina atlayip iki aydir birikmis butun kurtlarimi doktum. Boylece Afrikalilar da gobek dansi ne demek ogrenmis oldular! Gecenin sonunda danscilar yanima gelip "Biz beyaz tenlilerin de dans edebildigini bilmiyorduk, bravo!" diye tebrik ettiler. Eh, Amerika'dan gelmiyorum ki ben, dugunlerde zorla kaldirila kaldirila ogreniyor insan elbet!

resim1> Kenyali ailem
resim2>Philip mango suyunu yudumlarken
resim3> Aglayan Tas, onunde ben
resim4> Philip, Michel ve ben
resim5>Film cekiminde Kikuyular
resim6>Uykudan uyanmis ben ve sasirmis civciv
resim7>Canimin ici bebek kucagimda
resim8> Kurtlari dokerken


1 Eylül 2009 Salı

Kenya´nin En Unlu Babannesi





Uganda'da bir bucuk ayi askin bir sureyi geride birakirken, en azindan bir ulke daha gormek arzusu sardi beni buralara kadar gelmisken. Ruanda'yi bir dahaki Afrika seyahatine saklayarak Kenya'ya cevirdim rotayi. (Blogun basligini da Seda Uganda'da koyduk ama neyse!) Vallahi de bilmiyordum Nairobi yolunda bir kac gece konaklayacagim Kenyali arkadasim Philip'in koyunun Obama'nin koyune sadece otuz kilometre uzaklikta oldugunu!
Hicbir turist bilgilendirme burosunda ya da rehberde rastlanamayacak turden bir deneyimden, Philip sayesinde haberdar oldum, Obama'nin babannesinin ellerinden opup, Turkiye'den selamlar soyleyecektim ona.
Her ne kadar birini, onemli bir mevkideki torunu yuzunden ziyaret etmek kulaga komik gelse de Philip'in anlattiklarindan da etkilenerek azicik meraklanmiyor da degildim dogrusu. Yol boyunca cogalan polislerden babannenin evine yaklastigimizi anlamak guc olmadi, dort tarafi kalin tellerle cevrili eve vardigimdaysa neredeyse kapida bilet kesecekler sandim, neyse ki pasaportumu kontrol etmekle yetindiler. Babanne Sarah Obama bizden once gelmis bir kac Amerikan konukla cevirmen rolundeki kizi esliginde sohbet ediyordu. Daha dogrusu konuklar soru soruyorlar, kiziysa ayni sorulari onlarca kez duymus olmanin getirdigi tecrubeyle sorulanlari babanneye cevirme zahmetine hic girmeden ezberden cevapliyordu.
Neredeyse emin oldugum, babanneyle gorusen ilk turk oldugum dusuncesi, cevirmenin turk oldugumu ogrendiginde ne kadar cok turk ziyaretci agirladiklarini ballandira ballandira anlatmasiyla yerle bir oldu. Obama'nin baskan secildigi gun eve tebrige gelen yuzlerce insanin onemli bir cogunlugunu turklerin olusturdugunu, hatta Obama ailesinden birinin tip okumak uzere Istanbul'a, Marmara Universitesi´ne gittiginden bahsetti daha ben soru sormaya baslamadan. Babanneyse konusulanlara kayitsiz, yasinin da getirmis oldugu bir hayattan bezmislikle etrafi suzuyor, haydi sorun sorularinizi da gidin der gibi yorgun bakislar firlatiyordu zahmet edip buralara kadar gelmis ziyaretcilerine. Babannenin onu mutemadiyen gormeye gelen ziyaretcilerden bikmis olmasi ihtimali hic de garip gelmedi bana, oyle ya Obama baskan secildi secileli bir gun olsun ziyaretci gelmedigi olmamis. Asil komik olan, Obama'nin baskan secildigi gunun iki gun sonrasinda babannenin koyu herhangi bir Afrika ulkesinden beklenmeyecek bir cabuklukla Kenya hukumetince elektige kavusturulmus. Su pompasiysa su isleri bakanliginca benzer bir elicabuklukla bahceye konuverilmis. Eve giden yollar yenilenmis, koye resmen can gelmis! Philip her ne kadar Obama'nin bir sonraki secimlerde kaybetmesi halinde saglanan tum olanaklarin birer birer geri alinacagini dusunse de Sarah Obama torunu sayesinde kavustugu bu tatli hayattan vazgecebilecekmis gibi gelmedi bana dogrusu. Oyle benimsemis ki Kenya'nin en unlu babannesi olmayi! Kizinin dedigine gore yuzlerce ziyaretciden sonra bile hala cok istekliymis dunyanin dort bir yanindan gelen misafirleriyle gorusmeye, her ne kadar ilk goruste bana bu izlenimi vermediyse de. Oyle ki Amerika'ya, torununun yanina yerlesmeyi dusunup dusunmedigini sordugumda Obama'nin babasinin koyunu, ailenin koklerinin dogdugu yeri cumlealeme gostermek adina burayi asla terk etmeyecegini, bunu bir gorev gibi benimsedigini soyledi. Kenya'daki 42 kabileden biri olan Luo soyundan gelen Obama ailesi adina Sarah Obama yemin ediyordu bu topraklardan disari adimini atmayacagina.
Bir sure sonra konusulanlarin ona cevrilmiyor olusundan usanmis, esnemeye baslamisti ki torununun Turkiye'ye gelisinden haberdar olup olmadigini sordum. Evet, vardi haberi. Sorulmasi farz olani da sordum tabi ki, Turkiye'yi ziyaret etmeyi ister miydi. Bu soruyla daha once karsilasilmadigi, kizinin Sarah Obama'ya donup soruyu Luocaya cevirmesinden belliydi. Kadin soyle bir bilmem anlaminda basini salladi, kaslarini kaldira kaldira bir seyler anlatti kizina yan gozle beni suzerek. "Olur yani neden olmasin ki" demis megerse. Yani oyle cok da bayilmiyor Turkiye'yi gorecegim diye:) Sohbetimize Sarah Obama'nin istirahata cekilmek istemesiyle son verdik. Ayrilrken Philip'e nasihatte bulunmayi ihmal etmedi babanne: "Basarili olmak istiyorsan beyaz bir kadinla evleneceksin!" Obama'nin babasinin Amerikan bir kadinla yapmis oldugu evlilikten son derece memnun oldugu her halinden belliydi. Ziyaretcilerini bahcede birakip evinin kapisindan yavasca iceri suzulurken gulumsuyordu bu sefer Sarah Obama.

Cocuklarin Mzungulara Tepkileri

.
Uganda sinirlari icinde beyaz tenli birini gorup de asiri tepki vermeyen bir tane bile cocuga rastlamak imkansiz. Genelde olay soyle gerceklesiyor, metrelerce oteden bir mzungunun yaklastigini goren yalinayak bodur bacak cocuk, piti piti kosarak sesinden heyecan tasarak arkadaslarini cagiriyor. Mzungu cocuklarin yanina ulastiginda yirmi saniye once bir tane olan cocuk sayisi coktan ona yukselmis oluyor ve hep beraber muhtesem bir senkroniyle el sallamaya basliyorlar. Bundan sonra iki ihtimal var: ya ''Mzungu, how are you?" diye hal hatir soruyorlar ya da durmaksizin ayni ritimle ''Hello, hello, hello.." diye hep el sallayarak mzungunun pesinden kosusuveriyorlar. Bazen ne yapacaklar acaba diye birden duruyorum yolun ortasinda, beklemedikleri bu hareket karsisinda sasirip onlar da duruyorlar, geriye donup onlara dogru yurumeye baslarsam suc ustu yakalanmis gibi arkalarina bile bakmadan oraya buraya kacisiyorlar. Uzaktan iletisim kurmaya bu denli hevesli izlenimi veren cocuklar, yanlarina yaklastigimda benden olesiye urkuyorlar!
Ben nasil hayvanat bahcesindeki timsahi gordugumde heyecanlaniyor ama yanima yaklasma ihtimalini dusunmek bile istemiyorsam, cocuklar da beni uzaktan izlemeyi tercih ediyorlar.
Tum cocuklar icinde bir tanesi var ki akla zarar, Justin'in uc yasindaki oglu Devis benden tarif edilmez derecede korkuyor. Taa uzaklardan beni gordugunde derhal yolunu degistiriyor, kazara yakinima dusmusse suratima direk bakmaktan kacinip gozunun ucuyla hareketlerimi kontrol ediyor. Hele ona dogru bir hamle yapayim, avazi ciktigi kadar bagirip en yakinindakinin bacaklarina kapanarak aglamaya basliyor.
Kalbini kazanmak icin bildigim tum yollari denedim ama nafile, hic birisi ise yaramadi. Hatta gun gectikce Devis benim seytanin ta kendisi olduguma iyice ikna oldu. Justin'in anlattigina gore geceleri beni ruyasinda (kabusunda demeliyim) gormeye basladi, ''Mzunguu!'' diye haykirarak uykusundan uyandi. Nitekim ben de yenilgiyi kabul edip Devis'e ettigim eziyete bir son verdim ve onu uzaktan sevdim!

mzungu: Svahili dilinde beyaz tenli

resim1> Devis'e yaklastigimda aldigi pozisyon
resim1> El sallayan cocuklar

28 Ağustos 2009 Cuma

Ruyalarimizi Paylasalim

Cocuklarla ruyalar uzerine kisa bir sohbete daldik, psikoloji ogrencisi olmamdan kaynaklanan dogal ilgimin haricinde, bireysel olarak da cok ilgimi cekiyordu gordukleri ruyalar. Daha ilk soz alanlarin anlattiklarindan dehsete dustum, sanki ruyalarinizi degil de kabuslarinizi anlatin demistim. Biri upuzun kirmizi bir yilan tarafindan koseye sikistirilip isirilisini anlatti, bir digeri mango agacina tirmanirken birden agacin kokunden ayrilip yere devrilmesiyse koca govdenin altinda kalisini. Bir oteki, annesiyle beraber okuzun ustunde kiliseye gittiklerini, kiliseye vardiklarindaysa pederin hepsini kucuk parcalara ayirip etlerini saga sola sactigini gordugunu soyledi ruyasinda. Bunlarin disinda boda bodanin kendisini ezdigini, hirsizin evlerine girip tum ev halkini bicaktan gecirdigini, yagmurlu bir gunde domuzun yemegini calmaya calisirken kacmayi basaramayarak domuz tarafindan isirildigini, gecenin bir yarisi yamyam tarafindan kovalandigini ve cesitli aile fertlerinin oldugunu anlatanlar oldu ruya diye. Tum anlatilanlarin istisnasiz olumsuz olmasina sasirarak simdi de guzel ruyalarimizi paylasalim dedigimdeyse biri soyle yazmis onundeki kagida:
'' Ruyamda koca bir poset dolusu para buluyordum, anneme heyecanla poseti gosterdigimde, bu paranin okul harcligimi odemek icin kullanilacagini soyluyordu, icim icime sigmiyordu o an. Bir de uyandim ki ne goreyim, ne poset var ne de para etrafimda. Annem tum gorduklerimin bir ruyadan ibaret oldugunu sessizce fisildadiginda goz yaslarina boguldum tabi ki, kim odeyecekti simdi benim okul harcligimi?'' Bir digeri ''Africaner'' Oteli'nin sahibi oldugunu gormus ruyasinda. Soyle anlatiyor ruyasini: "Iste o zaman zengin olmustum otelime gelen onlarca musteri sayesinde. Istedigim kadar soda icip, diledigim yiyecege erisebiliyordum. Oyle saglikli bir adamdim ki ben artik! Ayni zamanda durusttum de, calisanlarimin hakkini yemiyordum asla ve hep guleryuzluydum onlara karsi. Tarif edilmez derecede mutluydum ruyamda.
Sinifin en capkin erkegi de ruyasini soyle anlatmis: "Kiz arkadasimla Nabugabo golunun sahilinde oturuyorduk, ona beni sevip sevmedigini sordum, sozle cevap vermek yerine bir mektup yazip cebime ilistirdi, gulumsedi sonra. Sodalarimizi yudumlayip bu guzel yaz gununun keyfini cikariyorduk doyasiya." Bunlarin disinda gokyuzunde kuslarla beraber ucarak dans ettigini gorenler olmus ruyasinda. Anlattiklari her hikayeyi, cizdikleri en kucuk cizgiyi sakliyorum yanimda simdi, iple cekiyorum universitedeki hocalarimla paylasacagim gunleri.
resim1> Hotel Afrikaner'in zengin sofrasi
resim2>Yamyam tarafindan kovalanan Henry, yamyam diyor ki "Seni yemek zorundayiiim!", Henry cevap veriyor: "Anneeee, gel yardim et banaaaa!"
resim3> Kardesinin vefatini cizen Maria
resim4>Immelidah, bir torba dolusu para buluyor, ne yazik ki ruyaymis

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Uganda Dogal Yasam Egitim Merkezi


Uganda'ya kadar gelmisken bu topraklara ait dogal hayati tanimaya calismamak olmaz. Malum, hayvanlar sehrin sokaklarinda basibos dolasmiyorlar, koylerde de gorulebilecekler, Turkiye'de herhangi bir koyde gorulebileceklerden pek de farkli degil. Afrika hayvanlarini yakindan gormenin en iyi yolu Uganda'da bulunan on dogal parktan birini ziyaret etmek. Birkac gun dogada kamp yaparak hayvanlari rehber esliginde dogal ortamlarinda gozlemlemek. Dogal parklara yapilacak muhtemel bir geziyi butcem kaldirmadigindan, Entebbe sehrinde bulunan hayvanat bahcesi kivamindaki dogal yasam merkezini ziyaret edeyim dedim ben de. Buradaki hayvanlar, kazalardan ya da avcilarin elinden yarali olarak kurtarilmis, tedavi gormelerinin sonrasindaysa burada sergilenmeye baslanmislar. Diger hayvanat bahcelerinde oldugu gibi miniminnacik bir kafese kapatilmamis hayvanlar, aslan, kaplan, timsah ve diger vahsi hayvanlar icin oldukca genis bir yasam alani olusurulmus, insana zarari dokunmayanlarsa oylesine saliverilmisler, dogru durust bir kafesleri bile olmadan. Oyle ki maymunlar insanlarla beraber banklarda oturup yemege ortak olurken, parkta salincakta sallanan cocuklara eslik ediyorlar. Telli turnalar gerine gerine guzelliklerini sergiliyorlar merakli bakislara nispet yaparak. Mest ediyorlar gelen geceni Uganda bayraginda yer alislarinin hakli sebebini kanitlarcasina.
Telli turna, merkezde bulunan iki yuz elliyi askin kus cesidinden en goz alicisiydi belki ama kus meraklilarinin asla es gecmedigi "shoebill"i de unutmamak lazim. Ilk gordugumde heykel zannettigim, kucuk daglari ben yarattim havasindaki bu donuk mavi kus, koca gagasi sayesinde bebek bir timsahi bile mideye indirebiliyormus! Papaganlarsa bir baska alemdiler, nasil egitilmislerse artik kisitli kelime hazineleriyle bir iki dakika boyunca sohbet edebiliyorlar ziyaretcilerle. Dogal yasam merkezinin bir de internet sitesi var, ilgilenenlere: www.uweczoo.org

resim1 >Telli Turna
resim2>Shoebill
resim 3>Maymun bebegini tasirken
resim4 >Maymunlardan kiskanip bit ayiklamak
resim5,6>Gergedan ve disi aslan



19 Ağustos 2009 Çarşamba

Ssese Adalari

Calistigim Ilkogretim Okulu’nun kurucusu Nina’nin Ssesse Adalari’nda bir isletmesi oldugunu biliyordum da bu kadarini beklemiyordum dogrusu! Hikaye soyle basladi aslinda, Nina beni, Esukanesi’deki hizmetime tesekkur mahiyetinde bir hafta sonu icin isletmesine davet etti. Kaldigim koyden taa Ssese Adalarina kadarki yolculugum oyle zorluydu ki, artik bir yere ulasilacagini unutmus, o minik dolmusta tek kisilik koltuga uc kisi sigismis, pestilim cikmis bir vaziyette hoplaya ziplaya sonsuzluga karisacagimi sanmistim.

Nina’nin isletmesi Palm Beach Resort’a vardigimdaysa karsimda o zamana dek gordugum, bildigim Uganda’dan oylesine farkli bir yer vardi ki! Geldigim yeri algilayabilmem icin bir kac kez gozlerimi ovusturmam gerekti.

Ssese Adalari irili ufakli seksen dort adadan olusuyor, benim ziyaret ettigim yerse adalardan en buyugu ve en taninmisi Buggala. Kalangala adindaki sirin mi sirin bir sahil kasabasinda bulunuyor Nina’nin isletmesi. Ada halkinin kendine has bir kulturu, yasayis tarzi var. Farkli bir etnik gruba ait olduklarindan konustuklari dil de kendilerine ozgu

tabi ki.

Ssese Adalari, Uganda’nin diger kesimlerine nazaran cok daha bakir kalabilmis, bu korunmuslugunu ulkede yasanan ic savaslardan nasibini almamis olmasina borclu. Nitekim ada tam bir kus cenneti, hayatimda hic bu kadar farkli turden kusu tek bir yerde gordugumu hatirlamiyorum, agzim acik hayran hayran izliyorum kuslari belgesel izliyormus misali. Kuslarin haricinde hipopotam, maymun ve timsah turleri de mevcutmus adada, benim kismetime dusense maymunlar oldu. Ayak parmaklarimin ucunda cit cikarmadan ada ormanlarina yaptigim kesif gezilerinde doga tum guzelligini comertce onume serdi, gorkemli agaclarin arasindan her renkten kuslar beni gor, bana da bak diye sakiyip durdular. Sonra bir maymun ailesi selam verdi ormanin en yasli agacinin dallarindan sarkarak, ne cok isterdim gelsinler bir de kucaklasinlar beni!


resim1> Adadan bir goruntu

resim2>Palm Beach Resort

resim3> Minik kus

resim4> Orman diye buna denir

resim5> Kaktusun ustunde camasir kurutmaca

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Cizgi Film Haftasi

Bu hafta normalde okul tatile girdi ama Lucia'yla beraber yine de besinci siniflari son haftamiz icin cagirmaya karar verdik. Boylece dersimiz baska derslerle bolunmeyecek, tum gun bizim olacakti. Zaman kisitlamasi olmadan onlarca hikaye okuduk, resimler cizdik, diledigimizce drama aktivitesi yaptik. En buyuk sorunumuz okulun ogle yemegi vermeyi kesmesi ve cocuklarin yanlarinda yeterince yiyecek getirmemesi nedeniyle cocuklarin ac kalmasiydi, eh biz de ister istemez ogleden sonra onlari evlerine yollamak zorunda kaldik cogu zaman.Hani gecenlerde bahsetmistim, kar nedir bilmiyor buradakiler diye...Kisiita'da olaniksizi basararak Kampala'dan zar zor getirtip koyun elektigi olan tek evine kurdugumuz bilgisayarda "Ice Age" i izlettik cocuklara! Ertesi gunse Afrikali bir parmak cocugun koyunu suya kavusturma macerasini anlatan bir baska cizgi filmi. Masaka'da cizgi film CD'si bulmaktan, bilgisayari calisir duruma getirene kadar oyle zorluklar cektik ki... Kac kez okuldan hoplaya ziplaya ciktik da filmi izleyecegimiz eve tam vardigimizda elektrigin biz yoldayken kesildigini ogrenip geri donuverdik tipis tipis. Haftanin bir diger favori aktivitesi, kuzenlerimle bir araya geldigimizde vazgecilmez oyunumuz olan "hazine avi"ydi. Ipuclarini takip ederek sakli hazineyi bulmaya calistilar ve oyuna tam anlamiyla bayildilar! Hele bir de hazineden cikan lolipop olunca!Drama dersindeyse ellerine bir sandalye ve sopa vererek farkli islevlerle kullanmalarini istedim. Digerleri sandalye ve sopanin ne yerine kullanildigini tahmin edeceklerdi. Cogu zaman benim hicbir fikrim olmazken cocuklar arkadaslarinin ne yaptigini on saniye icinde tahmin ettiler. Biri geliyor, sopayla sandalyeye vuruyor "Posho hazirliyor!" diyorlar, yapan kisi onayliyor. Bir digeri cikip abartmiyorum ayni hareketi yapiyor, "Agactan muzlari dusuruyor!" diyorlar, yine dogru tahmin. Ben ikisi arasindaki farki anlamakta o kadar beceriksizim ve onlar en ufak ayrintiyi gormekte o kadar ustalar ki!





resim1> Claire'i kartona yatirdik!



resim2>Karton bebegimize kisilik olustururken



resim3>Justin ben ve Lucia



resim4>Karton bebegimiz Maria, ustteki ben, yandaki Lucia






8 Ağustos 2009 Cumartesi

Muz Yapragindan Bebekler




Cuma gunu dogadan topladigimiz ote beri ve Masaka'dan temin ettigim kumaslar ve boyalarla oyuncak bebekler yaptik. Ayakkabilari seker kamisi, vucudu curumus muz yapragi, gozleri tutku meyvesi cekirdegi bebeklerimiz oyle sirin oldular ki!
Bu arada soylemeyi unuttum, Esukanesi ikinci gonullusunu agirliyor, Almanya'dan Lucia. O geldiginde kendimi okul ve koy hakkinda o kadar cok sey anlatirken buldum ki meger ben coktan olmusum Kisiitali da haberim yokmus!

resim1> Bebekler ve Cocuklar
resim2> Kisiita'nin(kaldigim koy) Domuzlari
resim3> Ben fistik ezerken
resim4> Lucia ve ben drama dersinde

Ugandali Super Kahramanlar





Artik Esukanesi maceramin sonlarina yaklasmis bulunuyorum. Buraya oylesine alistim ki ayrilmak hic de kolay olmayacak, kimbilir ileride tekrar yolum duser buralara.
Bu hafta drama dersinde cocuklardan super kahraman yaratmalarini istedim. Digerleri zor durumda kalacaklar ve kahraman gelip onlari bu zor durumdan kurtaracakti: cocuklarin buyuk bir kismi super kahramani kotu bir cadi/ buyucu olarak algilayip ona gore dogaclar sergilediler, super kahramanin "super"liginden surekli suphe ettiler, kimi zaman onun aslinda bir hayalet olduguna kanaat getirip sopalarla olduresiye dovduler. Diger yandan super kahraman da sundugu hizmet karsisinda cok yuksek meblalar talep etti, vermeyenleriyse super gucuyle hayatina son vermekle tehdit etti!
Kimi dogaclardaysa super kahraman, sozune danisilan yasli, bilge biri rolundeydi, derdi olanlar super kahramana dert yaniyorlar, kahraman da onlara akil veriyor soyle boyle yapin diye ve hop sorun hemencecik cozuluyor.
Ama hic bir dogacta -benim gormeyi bekledigim gibi- superman gibi bir kahraman yaratilmadi. Cizgi film izleme olanaklari olmadigindan yarattiklari super kahramanlarin yuzde yuz onlarin hayal gucu oldugunu soyleyebilirim.
Tabi ki en buyuk sorun, yeterli yagmur yagmamasi, havanin asiri derecede gunesli olmasi nedeniyle ekinlerin yetismemesiydi. Tum problemler eninde sonunda tarim olanaklarinin azalmasina cikiyordu. Neyseki ite kaka farkli sorunlar uzerinden de hikaye uretmeyi basardilar. Bunlardan bir tanesinde, hamile koc, dogum vakti gelmesine ragmen dogurmuyordu bu nedenle "kucuk tanri"ya gidildi. Kucuk tanri, (superkahramana verilen isimdi bu) kocun sahibini buyuk bir coskuyla karsiliyor ve ona kocun bir insanla ciftlesmesi gerektigini, ancak bu sekilde dogumun gerceklesecegini soyluyor. Bir diger hikayede kari koca super kahramana (bu sefer buyucuydu) gidiyorlar ve dogacak bebeklerinin erkek olmasi icin ricada bulunuyorlar. Kahraman, topraga bir avuc tohum ekiyor ve erkek bebek dunyaya geliyor. (Bu arada soylemeden gecemeyecegim, buralarda erkek cocuk dogurmak kiz dogurmaktan cok cok daha degerli)
Onun disinda bu hafta sevdikleri bir hayvanin resmini yapip, onlara birer mektup yazdilar. Mektupta onu hangi ozelligi nedeniyle sevdiklerini anlattilar. Hemen her mektupta hayvan, muhtemel yenilesi bir nesne olarak gorulup, besleyici ozellikleri ovuldu de ovuldu. Tavuga mektup yazan cocuklar, "Sana bayiliyorum tavuk, etin o kadar tatli ki, hem yavas yavas yurudugun icin seni kolayca yakalayabiliyoruz, tanri seni bize bagislasin!", inege mektup yazan cocuklar,"Gecenlerde yanindan gecerken beni ezmeye calistin ama muhim degil, sutunu kana kana iciyorum, etin de oyle leziz ki..." diyor mektuplarinda.

resim1> Super Kahraman Agac Kadin
resim2> Makyaj Yaparken
resim3> Super Kahraman Kucuk Tanri
resim4>Super Kahraman Aslan Adam

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Veli Toplantisi

Persembe gunu, yeni bir haberle basladim gune: ogrencilerin velileriyle gorusecektik bugun!
Okulda 300 cocuk olmasina ragmen her ne kadar veli sayisi 30'u gecmese de oldukca renkli gecti gorusmemiz. Once kisa bir dans ve tiyatro gosterisi sundu cocuklar, sonra mudur bey konusmasina basladi: cocugunuz sitma oldugunda buyucuye goturmeyin diyordu, kligine goturun doktor gorsun, gecen sene bir cocugu kaybettik bu yuzden...Hakikaten de burada o kadar cok sitma vakasina sahit oluyorum ki..


Veli gorusme gunu tam bir curcunaydi. Siniflar, veliler tarafindan kullanildigindan, cocuklar bosa ciktilar.Orada burada yanima gelip, Avrupa, Turkiye hakkinda sorular sormaya, kendilerini alip goturmem icin ricada bulunmaya basladilar. Acik tenli olmadiklari icin Avrupa'da maymun muamelesi goreceklerinden korktuklarini, ama yine de tek isteklerinin Uganda'dayi terk etmek oldugunu anlattilar.Velilerden biri beni cevirip, torunumu evlat edinir misin diye sordu; cocugumun okul taksidini oder misin diye yalvaranlar oldu. Ve ilk defa kurufasulyenin haricinde bir sey cikti ogle yemeginde: ay baligi! Mikroskobik bir balik turu kendisi ama itiraf edeyim agzima koyamadim, arar oldum kurufasulyemi!





































resim1> veli toplantisindan bir kare

resim2> veliler muduru dinlerken

resim 3> drama dersinden bir kare

resim4> minik drum calarken

resim5> veli toplantisinda cocuklarin gosterisi

resim6> Avrupa hakkinda sohbetler