28 Ağustos 2009 Cuma

Ruyalarimizi Paylasalim

Cocuklarla ruyalar uzerine kisa bir sohbete daldik, psikoloji ogrencisi olmamdan kaynaklanan dogal ilgimin haricinde, bireysel olarak da cok ilgimi cekiyordu gordukleri ruyalar. Daha ilk soz alanlarin anlattiklarindan dehsete dustum, sanki ruyalarinizi degil de kabuslarinizi anlatin demistim. Biri upuzun kirmizi bir yilan tarafindan koseye sikistirilip isirilisini anlatti, bir digeri mango agacina tirmanirken birden agacin kokunden ayrilip yere devrilmesiyse koca govdenin altinda kalisini. Bir oteki, annesiyle beraber okuzun ustunde kiliseye gittiklerini, kiliseye vardiklarindaysa pederin hepsini kucuk parcalara ayirip etlerini saga sola sactigini gordugunu soyledi ruyasinda. Bunlarin disinda boda bodanin kendisini ezdigini, hirsizin evlerine girip tum ev halkini bicaktan gecirdigini, yagmurlu bir gunde domuzun yemegini calmaya calisirken kacmayi basaramayarak domuz tarafindan isirildigini, gecenin bir yarisi yamyam tarafindan kovalandigini ve cesitli aile fertlerinin oldugunu anlatanlar oldu ruya diye. Tum anlatilanlarin istisnasiz olumsuz olmasina sasirarak simdi de guzel ruyalarimizi paylasalim dedigimdeyse biri soyle yazmis onundeki kagida:
'' Ruyamda koca bir poset dolusu para buluyordum, anneme heyecanla poseti gosterdigimde, bu paranin okul harcligimi odemek icin kullanilacagini soyluyordu, icim icime sigmiyordu o an. Bir de uyandim ki ne goreyim, ne poset var ne de para etrafimda. Annem tum gorduklerimin bir ruyadan ibaret oldugunu sessizce fisildadiginda goz yaslarina boguldum tabi ki, kim odeyecekti simdi benim okul harcligimi?'' Bir digeri ''Africaner'' Oteli'nin sahibi oldugunu gormus ruyasinda. Soyle anlatiyor ruyasini: "Iste o zaman zengin olmustum otelime gelen onlarca musteri sayesinde. Istedigim kadar soda icip, diledigim yiyecege erisebiliyordum. Oyle saglikli bir adamdim ki ben artik! Ayni zamanda durusttum de, calisanlarimin hakkini yemiyordum asla ve hep guleryuzluydum onlara karsi. Tarif edilmez derecede mutluydum ruyamda.
Sinifin en capkin erkegi de ruyasini soyle anlatmis: "Kiz arkadasimla Nabugabo golunun sahilinde oturuyorduk, ona beni sevip sevmedigini sordum, sozle cevap vermek yerine bir mektup yazip cebime ilistirdi, gulumsedi sonra. Sodalarimizi yudumlayip bu guzel yaz gununun keyfini cikariyorduk doyasiya." Bunlarin disinda gokyuzunde kuslarla beraber ucarak dans ettigini gorenler olmus ruyasinda. Anlattiklari her hikayeyi, cizdikleri en kucuk cizgiyi sakliyorum yanimda simdi, iple cekiyorum universitedeki hocalarimla paylasacagim gunleri.
resim1> Hotel Afrikaner'in zengin sofrasi
resim2>Yamyam tarafindan kovalanan Henry, yamyam diyor ki "Seni yemek zorundayiiim!", Henry cevap veriyor: "Anneeee, gel yardim et banaaaa!"
resim3> Kardesinin vefatini cizen Maria
resim4>Immelidah, bir torba dolusu para buluyor, ne yazik ki ruyaymis

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Uganda Dogal Yasam Egitim Merkezi


Uganda'ya kadar gelmisken bu topraklara ait dogal hayati tanimaya calismamak olmaz. Malum, hayvanlar sehrin sokaklarinda basibos dolasmiyorlar, koylerde de gorulebilecekler, Turkiye'de herhangi bir koyde gorulebileceklerden pek de farkli degil. Afrika hayvanlarini yakindan gormenin en iyi yolu Uganda'da bulunan on dogal parktan birini ziyaret etmek. Birkac gun dogada kamp yaparak hayvanlari rehber esliginde dogal ortamlarinda gozlemlemek. Dogal parklara yapilacak muhtemel bir geziyi butcem kaldirmadigindan, Entebbe sehrinde bulunan hayvanat bahcesi kivamindaki dogal yasam merkezini ziyaret edeyim dedim ben de. Buradaki hayvanlar, kazalardan ya da avcilarin elinden yarali olarak kurtarilmis, tedavi gormelerinin sonrasindaysa burada sergilenmeye baslanmislar. Diger hayvanat bahcelerinde oldugu gibi miniminnacik bir kafese kapatilmamis hayvanlar, aslan, kaplan, timsah ve diger vahsi hayvanlar icin oldukca genis bir yasam alani olusurulmus, insana zarari dokunmayanlarsa oylesine saliverilmisler, dogru durust bir kafesleri bile olmadan. Oyle ki maymunlar insanlarla beraber banklarda oturup yemege ortak olurken, parkta salincakta sallanan cocuklara eslik ediyorlar. Telli turnalar gerine gerine guzelliklerini sergiliyorlar merakli bakislara nispet yaparak. Mest ediyorlar gelen geceni Uganda bayraginda yer alislarinin hakli sebebini kanitlarcasina.
Telli turna, merkezde bulunan iki yuz elliyi askin kus cesidinden en goz alicisiydi belki ama kus meraklilarinin asla es gecmedigi "shoebill"i de unutmamak lazim. Ilk gordugumde heykel zannettigim, kucuk daglari ben yarattim havasindaki bu donuk mavi kus, koca gagasi sayesinde bebek bir timsahi bile mideye indirebiliyormus! Papaganlarsa bir baska alemdiler, nasil egitilmislerse artik kisitli kelime hazineleriyle bir iki dakika boyunca sohbet edebiliyorlar ziyaretcilerle. Dogal yasam merkezinin bir de internet sitesi var, ilgilenenlere: www.uweczoo.org

resim1 >Telli Turna
resim2>Shoebill
resim 3>Maymun bebegini tasirken
resim4 >Maymunlardan kiskanip bit ayiklamak
resim5,6>Gergedan ve disi aslan



19 Ağustos 2009 Çarşamba

Ssese Adalari

Calistigim Ilkogretim Okulu’nun kurucusu Nina’nin Ssesse Adalari’nda bir isletmesi oldugunu biliyordum da bu kadarini beklemiyordum dogrusu! Hikaye soyle basladi aslinda, Nina beni, Esukanesi’deki hizmetime tesekkur mahiyetinde bir hafta sonu icin isletmesine davet etti. Kaldigim koyden taa Ssese Adalarina kadarki yolculugum oyle zorluydu ki, artik bir yere ulasilacagini unutmus, o minik dolmusta tek kisilik koltuga uc kisi sigismis, pestilim cikmis bir vaziyette hoplaya ziplaya sonsuzluga karisacagimi sanmistim.

Nina’nin isletmesi Palm Beach Resort’a vardigimdaysa karsimda o zamana dek gordugum, bildigim Uganda’dan oylesine farkli bir yer vardi ki! Geldigim yeri algilayabilmem icin bir kac kez gozlerimi ovusturmam gerekti.

Ssese Adalari irili ufakli seksen dort adadan olusuyor, benim ziyaret ettigim yerse adalardan en buyugu ve en taninmisi Buggala. Kalangala adindaki sirin mi sirin bir sahil kasabasinda bulunuyor Nina’nin isletmesi. Ada halkinin kendine has bir kulturu, yasayis tarzi var. Farkli bir etnik gruba ait olduklarindan konustuklari dil de kendilerine ozgu

tabi ki.

Ssese Adalari, Uganda’nin diger kesimlerine nazaran cok daha bakir kalabilmis, bu korunmuslugunu ulkede yasanan ic savaslardan nasibini almamis olmasina borclu. Nitekim ada tam bir kus cenneti, hayatimda hic bu kadar farkli turden kusu tek bir yerde gordugumu hatirlamiyorum, agzim acik hayran hayran izliyorum kuslari belgesel izliyormus misali. Kuslarin haricinde hipopotam, maymun ve timsah turleri de mevcutmus adada, benim kismetime dusense maymunlar oldu. Ayak parmaklarimin ucunda cit cikarmadan ada ormanlarina yaptigim kesif gezilerinde doga tum guzelligini comertce onume serdi, gorkemli agaclarin arasindan her renkten kuslar beni gor, bana da bak diye sakiyip durdular. Sonra bir maymun ailesi selam verdi ormanin en yasli agacinin dallarindan sarkarak, ne cok isterdim gelsinler bir de kucaklasinlar beni!


resim1> Adadan bir goruntu

resim2>Palm Beach Resort

resim3> Minik kus

resim4> Orman diye buna denir

resim5> Kaktusun ustunde camasir kurutmaca

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Cizgi Film Haftasi

Bu hafta normalde okul tatile girdi ama Lucia'yla beraber yine de besinci siniflari son haftamiz icin cagirmaya karar verdik. Boylece dersimiz baska derslerle bolunmeyecek, tum gun bizim olacakti. Zaman kisitlamasi olmadan onlarca hikaye okuduk, resimler cizdik, diledigimizce drama aktivitesi yaptik. En buyuk sorunumuz okulun ogle yemegi vermeyi kesmesi ve cocuklarin yanlarinda yeterince yiyecek getirmemesi nedeniyle cocuklarin ac kalmasiydi, eh biz de ister istemez ogleden sonra onlari evlerine yollamak zorunda kaldik cogu zaman.Hani gecenlerde bahsetmistim, kar nedir bilmiyor buradakiler diye...Kisiita'da olaniksizi basararak Kampala'dan zar zor getirtip koyun elektigi olan tek evine kurdugumuz bilgisayarda "Ice Age" i izlettik cocuklara! Ertesi gunse Afrikali bir parmak cocugun koyunu suya kavusturma macerasini anlatan bir baska cizgi filmi. Masaka'da cizgi film CD'si bulmaktan, bilgisayari calisir duruma getirene kadar oyle zorluklar cektik ki... Kac kez okuldan hoplaya ziplaya ciktik da filmi izleyecegimiz eve tam vardigimizda elektrigin biz yoldayken kesildigini ogrenip geri donuverdik tipis tipis. Haftanin bir diger favori aktivitesi, kuzenlerimle bir araya geldigimizde vazgecilmez oyunumuz olan "hazine avi"ydi. Ipuclarini takip ederek sakli hazineyi bulmaya calistilar ve oyuna tam anlamiyla bayildilar! Hele bir de hazineden cikan lolipop olunca!Drama dersindeyse ellerine bir sandalye ve sopa vererek farkli islevlerle kullanmalarini istedim. Digerleri sandalye ve sopanin ne yerine kullanildigini tahmin edeceklerdi. Cogu zaman benim hicbir fikrim olmazken cocuklar arkadaslarinin ne yaptigini on saniye icinde tahmin ettiler. Biri geliyor, sopayla sandalyeye vuruyor "Posho hazirliyor!" diyorlar, yapan kisi onayliyor. Bir digeri cikip abartmiyorum ayni hareketi yapiyor, "Agactan muzlari dusuruyor!" diyorlar, yine dogru tahmin. Ben ikisi arasindaki farki anlamakta o kadar beceriksizim ve onlar en ufak ayrintiyi gormekte o kadar ustalar ki!





resim1> Claire'i kartona yatirdik!



resim2>Karton bebegimize kisilik olustururken



resim3>Justin ben ve Lucia



resim4>Karton bebegimiz Maria, ustteki ben, yandaki Lucia






8 Ağustos 2009 Cumartesi

Muz Yapragindan Bebekler




Cuma gunu dogadan topladigimiz ote beri ve Masaka'dan temin ettigim kumaslar ve boyalarla oyuncak bebekler yaptik. Ayakkabilari seker kamisi, vucudu curumus muz yapragi, gozleri tutku meyvesi cekirdegi bebeklerimiz oyle sirin oldular ki!
Bu arada soylemeyi unuttum, Esukanesi ikinci gonullusunu agirliyor, Almanya'dan Lucia. O geldiginde kendimi okul ve koy hakkinda o kadar cok sey anlatirken buldum ki meger ben coktan olmusum Kisiitali da haberim yokmus!

resim1> Bebekler ve Cocuklar
resim2> Kisiita'nin(kaldigim koy) Domuzlari
resim3> Ben fistik ezerken
resim4> Lucia ve ben drama dersinde

Ugandali Super Kahramanlar





Artik Esukanesi maceramin sonlarina yaklasmis bulunuyorum. Buraya oylesine alistim ki ayrilmak hic de kolay olmayacak, kimbilir ileride tekrar yolum duser buralara.
Bu hafta drama dersinde cocuklardan super kahraman yaratmalarini istedim. Digerleri zor durumda kalacaklar ve kahraman gelip onlari bu zor durumdan kurtaracakti: cocuklarin buyuk bir kismi super kahramani kotu bir cadi/ buyucu olarak algilayip ona gore dogaclar sergilediler, super kahramanin "super"liginden surekli suphe ettiler, kimi zaman onun aslinda bir hayalet olduguna kanaat getirip sopalarla olduresiye dovduler. Diger yandan super kahraman da sundugu hizmet karsisinda cok yuksek meblalar talep etti, vermeyenleriyse super gucuyle hayatina son vermekle tehdit etti!
Kimi dogaclardaysa super kahraman, sozune danisilan yasli, bilge biri rolundeydi, derdi olanlar super kahramana dert yaniyorlar, kahraman da onlara akil veriyor soyle boyle yapin diye ve hop sorun hemencecik cozuluyor.
Ama hic bir dogacta -benim gormeyi bekledigim gibi- superman gibi bir kahraman yaratilmadi. Cizgi film izleme olanaklari olmadigindan yarattiklari super kahramanlarin yuzde yuz onlarin hayal gucu oldugunu soyleyebilirim.
Tabi ki en buyuk sorun, yeterli yagmur yagmamasi, havanin asiri derecede gunesli olmasi nedeniyle ekinlerin yetismemesiydi. Tum problemler eninde sonunda tarim olanaklarinin azalmasina cikiyordu. Neyseki ite kaka farkli sorunlar uzerinden de hikaye uretmeyi basardilar. Bunlardan bir tanesinde, hamile koc, dogum vakti gelmesine ragmen dogurmuyordu bu nedenle "kucuk tanri"ya gidildi. Kucuk tanri, (superkahramana verilen isimdi bu) kocun sahibini buyuk bir coskuyla karsiliyor ve ona kocun bir insanla ciftlesmesi gerektigini, ancak bu sekilde dogumun gerceklesecegini soyluyor. Bir diger hikayede kari koca super kahramana (bu sefer buyucuydu) gidiyorlar ve dogacak bebeklerinin erkek olmasi icin ricada bulunuyorlar. Kahraman, topraga bir avuc tohum ekiyor ve erkek bebek dunyaya geliyor. (Bu arada soylemeden gecemeyecegim, buralarda erkek cocuk dogurmak kiz dogurmaktan cok cok daha degerli)
Onun disinda bu hafta sevdikleri bir hayvanin resmini yapip, onlara birer mektup yazdilar. Mektupta onu hangi ozelligi nedeniyle sevdiklerini anlattilar. Hemen her mektupta hayvan, muhtemel yenilesi bir nesne olarak gorulup, besleyici ozellikleri ovuldu de ovuldu. Tavuga mektup yazan cocuklar, "Sana bayiliyorum tavuk, etin o kadar tatli ki, hem yavas yavas yurudugun icin seni kolayca yakalayabiliyoruz, tanri seni bize bagislasin!", inege mektup yazan cocuklar,"Gecenlerde yanindan gecerken beni ezmeye calistin ama muhim degil, sutunu kana kana iciyorum, etin de oyle leziz ki..." diyor mektuplarinda.

resim1> Super Kahraman Agac Kadin
resim2> Makyaj Yaparken
resim3> Super Kahraman Kucuk Tanri
resim4>Super Kahraman Aslan Adam

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Veli Toplantisi

Persembe gunu, yeni bir haberle basladim gune: ogrencilerin velileriyle gorusecektik bugun!
Okulda 300 cocuk olmasina ragmen her ne kadar veli sayisi 30'u gecmese de oldukca renkli gecti gorusmemiz. Once kisa bir dans ve tiyatro gosterisi sundu cocuklar, sonra mudur bey konusmasina basladi: cocugunuz sitma oldugunda buyucuye goturmeyin diyordu, kligine goturun doktor gorsun, gecen sene bir cocugu kaybettik bu yuzden...Hakikaten de burada o kadar cok sitma vakasina sahit oluyorum ki..


Veli gorusme gunu tam bir curcunaydi. Siniflar, veliler tarafindan kullanildigindan, cocuklar bosa ciktilar.Orada burada yanima gelip, Avrupa, Turkiye hakkinda sorular sormaya, kendilerini alip goturmem icin ricada bulunmaya basladilar. Acik tenli olmadiklari icin Avrupa'da maymun muamelesi goreceklerinden korktuklarini, ama yine de tek isteklerinin Uganda'dayi terk etmek oldugunu anlattilar.Velilerden biri beni cevirip, torunumu evlat edinir misin diye sordu; cocugumun okul taksidini oder misin diye yalvaranlar oldu. Ve ilk defa kurufasulyenin haricinde bir sey cikti ogle yemeginde: ay baligi! Mikroskobik bir balik turu kendisi ama itiraf edeyim agzima koyamadim, arar oldum kurufasulyemi!





































resim1> veli toplantisindan bir kare

resim2> veliler muduru dinlerken

resim 3> drama dersinden bir kare

resim4> minik drum calarken

resim5> veli toplantisinda cocuklarin gosterisi

resim6> Avrupa hakkinda sohbetler








Uganda'da Zaman Kavrami

Diger Afrika ulkelerini bilmem ama Uganda'da saat tasimak kadar gereksiz bir sey yok
heralde. Nedenine gelince, cok degisik bir zaman algilayisi var burada. Sabah, ogle ve aksam
var ama gunun bu farkli dilimlerini saate indirgeme konusunda sinifta kaliyorlar.Sabah var
ama sabah saat 7 yok mesela.Buna ragmen okulda isler buyuk bir hevesle saat kullanilarak halledilmeye calisiliyor, yalniz bunda pek de basarili olunamiyor. Su saatte su aktivite olacak denildiginde bunu ben dahil kimse takip edemiyor cunku tum okulda sadece mudurun odasinda olmak uzere bir tanecik saat var!Saatin buradakiler icin pek bir sey ifade etmedigini ilk su sekilde fark ettim: gecen sabah kalktigimda 8'de derste olmam gerekiyordu, birine saati sordum, mudurun odasina gitmis bakmis belli ki saat 4 diyor. Ben, sabah vakti saatin 4 olamayacagini, mutlaka saatin ayarinin bozulmus oldugunu dusunurken, saati sordugum kisiye bu garip gelmiyor. Nitekim kontrol ettigimde bozulmustu mudurun saati, kimsenin ilgisini cekmeden:)Ha bir de soyle bir sey var burada, tum yil boyunca gunes 6'da dogdugundan, sabah 6, sifir kabul ediliyor. Sabah 7, saat 1; saat 6 ise saat 2 (bu boyle devam ediyor) olarak kabul ediliyor.
Bana sorarsaniz, Uganda'da saatleri firlatip atmak en iyisi!
resim1>Esukanesi ogretmenleri ve ogrenciler (formasizlari arkaya sakladilar!)
resim2> Avokado agacinin altinda aktiviteleri hazirlarken